Ordunuzla milletsiniz, ordunuzla vatanlısınız, ordunuzla tarihsiniz...

19. yüzyılın sonlarına doğru Amerika Birleşik Devletleri büyük deniz ve kara ordusunu kurarak dünya siyasetinde etkin oldu.  Amerikan başkanı Theodore Roosevelt (1856-1919) 1899 yılında yaptığı konuşmada "Zahmetli hayat felsefesini" savundu. " Tarihi olmayan bir milletin mutlu olacağını söylemek, şerefsizce bir yalandır. Şanlı bir tarihi olan millet, üç kat daha mutludur? Korkaklar, tembeller, ülkesine güvenmeyenler, aşırı uygarlaşarak büyük savaş ruhunu, ustalara özgü erdemleri yitirmiş olanlar, beyinlerinde imparatorluklar kurulmuş güçlü adamları titreten o kabarmayı yüreklerinde duyamayan cahiller ile aptallar hiç kuşku yok ki,  milletin yeni görevlerini üstlendiğini, ihtiyaçlarımıza uygun boyutlarda bir ordu ve donanma kurduğumuzu görünce korkuya kapılırlar; askerlerimizin yürekliliğiyle İspanyol bayrağının sökülüp atıldığı büyük, güzel tropikal adalarda kargaşayı ortadan kaldırıp düzeni sağlayarak dünyanın görevlerinde payımıza düşeni yaptığımızı görünce korkuya kapılırlar..."


I. Dünya Savaşı başladığında tarafsızlığını ilan eden Amerika Birleşik Devletleri, 1915'te Lusitania'nın 128'i Amerikalı, 1198 yolcusuyla birlikte, Alman torpiliyle batırılması sonucunda savaşa dâhil oldu.   Woodrow Wilson 1917 Nisan'ında "Dünya, demokrasi için güvenli bir yer haline getirilmelidir" anlayışıyla ülkesini savaşa dâhil etti.


Yıl 1917, Lenin Rus devrimini lideridir. O, halkını olduğu kadar Rus ordusunu da hesaba katarak coşkulu bir sesle; "Sevgili yoldaşlar, askerler, denizciler ve işçiler! Sizin şahsınızda muzaffer Rus devrimini selamlamaktan mutluluk duyuyorum." diyordu.  Rus devriminin arkasındaki sosyalist fikir gücü değil, Kızıl Orduydu. Rus devriminin ikinci adamı - sonradan Stalin sürgün etti- Lev Troçki, eski Rus ordusunun kalıntılarını silerek Kızıl Ordu'yu kurdu. 1918 yılında Troçki de; "Sovyet Cumhuriyeti'nin, dövüşecek ve fethedecek bir orduya ihtiyacı vardır. Bir ordu gerek bize;  milletlerarası emperyalizmle kaçınılmaz olarak gireceğimiz savaş yaklaşırken, bize gerekli gücü sağlayacak bir ordu. Bu ordu sayesinde kendimizi savunabilmekle kalmayıp, milletlerarası işçi sınıfı mücadelesinde yardımcı olacak duruma da geleceğiz." diyordu.  


Hicaz ve Çanakkale cephesinde İngilizler, üzerimize sömürgelerden topladıkları Müslüman askerlere; "Halifeyi kurtarmak için buradasınız, kralınızın şeref madalyasını hak ediniz." nutuklarıyla dünyanın en ağır silah ve donanmasıyla gelmişlerdi.


Ülkesine demokrasinin gelmesini isteyenler en başta Amerika Birleşik Devletleri ordusunu istemeliler. Demokrasinin gücüne değil, Amerika Birleşik Devletleri'nin ordusuna inanmalılar. 


Araplar önceden Sovyet yardımlarıyla Mısır'da Cemal Abdül Nasır,  Irak'ta Saddam Hüseyin, Suriye'de Hafız Esat gibi yöneticiler Arap sosyalizmini ülkelerine getirdiler. Yıllar sonra bunların baştan gitmesi için Amerikan ordusu yardıma çağrıldı.  Çağrılan ordu bu sefer demokrasiyi getireceğim diye 2003 yılının 20 Mart'ında Irak'ı, 2010 yılı Aralık ayının 18'inde Arap Baharı adını verdiği işgalleri başlatarak Libya'yı işgali etti. Hep kaybedenler Araplar, Vietnamlılar gibi dünyanın diğer yerlerindeki ülkeler oldu. Kazananlar ise başkaları.


Bugün niçin Suriye'ye Amerika Birleşik Devletleri yetmiyormuş gibi bir de Rusya ordusuyla geldi? Her halde demokrasi ve işçi sınıfının hakları için değil!  


Ey ehli siyasetçilerimiz, ey ehli kalem, ey ehli ilim, ey ehli sanat, ey millet duyduk duymadık demeyin; Ordunuzla milletsiniz, ordunuzla vatanlısınız, ordunuzla tarihsiniz.  

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Dilek Gültutan 01 Ocak 1970 02:00

    Hocam aydın fikirlerinizle hem bilmediğimiz olayları öğrettiğiniz hem de aydınlattığınız için çok teşekkür ederim.