Müslüm Abay ve İlhami Uslu karşılaşması

    Bir zamanlar TGRT Televizyonu İstanbulda Halkoyunları yarışması düzenlemişti.Bu yarışmaya Erzurum Lisesi'de müracaat etmişti. Müdür başyardımcısı Sıddık abi, müdür yardımcısı İmail bey ve Bedeneğitimi öğretmeni HEM'e gelerek benide beraberlerinde götürmek itediklerini söylediler. Bende kabul ettim. Ekibi de Halk Eğitimden görevlendirdiğimiz Usta Öğretici Erhan Önal çalıştırıyordu. Daha fazla detaya girmeden asıl konuya gireceğim.

    Yarışma bitti. Erzurum lisesi olarak ikincilik elde edildi. Arık dönüş için hazırlıklarımızı yapmak üzere kaldığımız okula döndük. Öğrenciler yatakhanelerde üst-baş değişirken ben, Davulcu  İlhami Uslu  ve  zurnacı  Secaatin Tatlısu, birer sandalye alarak okul bahçesinne çıktık. Yüksekçe olan bahçe duvarının dibine geçerek aramızda sohbete başladık. Sırtımızı verdiğimiz duvardan karşıdaki caddeyi izliyor, gelen-geçenler hakkında dedi-kodu yapıyorduk.

    Tam o sırada okulun bahçe kapısından iki kişinin içeri girdiğini gördük. Biri benim çok yakından tanıdığım ve kardeşim dediğim, çocukluk arkadaşım Faik Ünlü idi. Ben tam ''kardeşim geldi''diyecekken İlhami Uslu benden daha atik davranarak ''Duyarsa kardeşim beni görmeye gelir,demedin mi,işte geldi''dedi. Faik Ünlü'nün yanındaki adamdan bahsediyordu. Sarıldık, merhabalaştık. Gelen, adını daha önce çok duyduğum, ama hiç karşılaşmadığım meşhur Nefesli saz ustası Eba Müslüm Abay'dı.

    Kısa bir hoş-beşten sonra,söz döndü,dolaştı,ister-istemez Halkoyunlarına, Halk Müziğine geldi. Biraz sonrada İlhami Uslu ''Hele çıkar zurnayı''dedi. Müslüm Abay belinden zurnasını çıkardı, tabakasından kamışlarını da çıkarırken, çocuklar İlhami Usluya Davulu yetiştidiler.
    Bu Müslüm Abay: Ağa Dedenin ''En iyi öğrencim, benden sonra Erzurum Müziklerini en iyi icra edecek tek varisimdir'' dediği Müslüm Dadaştı. Zurna'da olduğu kadar, Mey ve Klarnette de çok büyük bir ''Üstat''dı. Meğer bir çok Bar ve Türkü onun o eşsiz ezgileriyle notaya alınmıştı.

    Önce uzunca bir Lavik dolaştı. İlhami Uslu'yla göz-göze geldik. Aman Yarabbi bu nasıl bir sestir, böyle güzel bir sesi neden daha önce duymamıştım.  Meyan'larda neler yapıyordu. Nerelerde dolaşıyordu, bazen parmakları hiç oynamıyordu ama o güzelim ezgiler çıkmaya devam ediyordu.  Bu, Zurna denen küçücük alette ne marifetler varmış. (Daha güzelini görmediğim için bizim zurnacıları çok güzel çalıyorlar zannediyordum.)

     Artık söz bitmiş, saz başlamıştı. Etrafımız gittikçe kalabalıklaşıyordu. Gelen bağdaş kurup oturuyordu. Yoldan geçenler bile geliyordu. Kimse birbiriyle sohbet etmeye dahi cesaret edemiyordu. Bütün dikkatler Davulcu ve Zurnacıdaydı.

    Lavik'ten sonra ''Van Taksimi'' yine aynı ses yine aynı güzellik, peşine ''Başbar'ın Solağı''çok dik bir ses le başlayıp , Başbar'a giriş. Ve... İkinci Bar, Cingenler, Dello, Tamzara, Nare derken hemen hemen bütün barlar bir resmi geçit yaptı.

    Sonra.. Cezayir, Yol Havası, Atlı Havası,Hozan Dağlar derken..    Hayal Hayal olmuş Karşıki Dağlar, Siyah Zülfün Deste Deste, Boz Dumanlı Karlı Dereler.  Veee.. Keşkem Bu Ellere Gelmez Olaydım, arkasından son olarak Gurbet Elde Baş Yastığa Gelende....

    Bir taraftan Gözüm İlhami Uslu'dayd,kendini adeta kaybetmişti.Tokmağın tam ortasından tutmuş, tokmak sanki kolunun bir parçası. Koluyla tokmağı indirirken bütün vücudu sarsılıyor, davul kucağından kaçacakmış gibi oluyor, davulu tekrar kucağına çekiyordu. Vee...İlhami Uslunun gözlerinden akan iki damla yaş, Davul kasnağının üzerine düşüyordu.

    Bu, ruh ikizi iki sevgilinin buluşması gibi bir şeydi. Aynı ufka bakmak, aynı duyguyu paylaşmak, kederde, tasada, kıvançta birlikte olmaktı. Ben mendilimi İlhami Usluya uzatırken, Müslüm Dadaş'ta gözlerini siliyordu.

    Bu olayı neden anlattım: Şimdi bazı gençlerimiz var, kimse bize sahip çıkmıyor, el atmıyor, diyerek adeta isyan ediyorlar. İster müzisyen ol, ister okuyucu ol, olayı yüreğinde hissetmedikçe, emek vermedikçe, enstrumanını bir oyuncak gibi kullanarak ona hükmetmedikçe, bir yerlere varmak mümkün değildir.

    Erzurum da bir deprem olmuş farzedin. Kültür depremi... Bu deprem enkazının üzerinde geziniyorsunuz. Kulağınız yer altında. Bir iz, bir inilti, bir ses arıyorsunuz. Aramaya devam edin, asla vaz geçmeyin, o sesi, o nidayı mutlaka bulacaksınız,
    Emrah, Sümmani, Ağa Dede, Müslüm Abay, aslında o enkazın altından size ses veriyor. Ama siz duymuyorsunuz. Hatta bazen bağırıyorlar bile. Ama siz yine duymuyorsunuz. O sesi duyduğunuzda....

    Görelim Mevlam Neyler, Neylerse Güzel Eyler.

NOT:Resimler sayın Sebahattin Bulut'un Kuşaktan Kuşağa kitabından alınmıştır.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • Adem DEMİR 0 532 594 14 31 01 Ocak 1970 02:00

    Müslümağabeyi, bar başı Cemal aga isimli yazıda fotoğrafı bulunan Lütfü ALADAĞ şu anda Diş Hekimliği Fakültesinde Profesör olarak görev yapan Lütfü Hocamı acaba?

  • Selahattin NAMLI 01 Ocak 1970 02:00

    öncelikle Erzurum Ajansa Halk Oyunlarının bağrından gelib Erzurum kültürünü yüreğinde yaşayan gelecek nesillere birşeyler vermek için çırpınan sayın Müslim ÇAĞLARA bu yazıları yazdırdığınız için teşekkür eder,Müslim beyede sağlıklı uzun ömürler dilerim