Erzurum'da Ramazan-2

Erzurum da ramazana özel, çorba, kıyma, kadayıf üçlüsünden oluşan bir yemek menüsü vardır, bu alışkanlık" Her dadaşın dileği/On bir ayın direği/ çorba kıyma kadayıf/ Ramazanın yemeği" şeklinde mısralara dahi girmiştir. 

Ayran aşının eksik olmadığı bu menüde,kıymanın pastırma ve ıspanakla yapıldığı da olur,kadayıf ise tükenen enerjiyi takviye eden müthiş bir tatlıdır.

Her evde pişen bu üçlünün haricinde, maddi imkanlar doğrultusunda çeşitler de artar.

Köylerde ise ramazanın ilk günü iftar sofrasının değişmez yemeği "Keşkek" dir.

Bamya,ekşilidolma,börek,et, pilav ve demir tatlısının bulunduğu yemek çeşidi ise "ince iftar yemeği" olarak adlandırılır.

Aşma,erik,dut ve kişmiş (üzüm) den yapılan hoşaflar ise harareti almada ve sıvı kaybını önlemede ab-ı hayat cinsinden içeceklerdir.

Sahurda yenmek üzere  hamarat ev hanımlarının ve kızlarının açtıkları kete ve çöreklerde ramazandan birkaç gün önce hazırlanır.

Tandırların evlerde bulunduğu dönemlerde pişirilen kete,çörek ve ekmeklerin dastarlara sarılıp,sandıklara doldurulması da o günlerin alışkanlıkları arasındaydı. 

Ramazanda mukabele dinlemek ve hatim okumak Erzurum'da oldukça yaygındır.Hatim okunan evlere komşuların gitmesi, birlikteliğin ve inanç birliği oluşturmanın güzel örneklerindendir.

Günde beş vakit namaz kılmayanların dahi teravih namazlarını kaçırmamaları yine Erzurum'a özgüdür.

Eski müftülerden Sakıp Danışman Hocanın, İbrahim Paşa Camiinden başlattığı, hatim ile teravih kılma uygulaması zamanımızda birkaç camide devam etmektedir.

Erzurum'a has uygulamalardan biride teravih namazı bittikten sonra müezzinlerin "İşfelena'yı" okumalarıdır.

Bazı camilerde, rekat aralarında güzel sesli hafızların Alvarlı Muhammed Lütfü Hazretleri'nden okudukları gazeller, kubbede yankılanırken ,cami içerisinde yaşanan huşu insanları başka alemlere götürür.

İftardan birkaç dakika önce cadde ve sokaklarda kimselerin olmaması yani şehirdeki müthiş sessizlik ve iftar sonrası cadde ve sokakların insan seliyle dolması, Erzurum'a has bir manzaradır. 

Erzurumlular, sahur'a, "zöhör" derler.zöhör'e kalkmak geçmiş dönemlerde ramazan davulcuları sayesinde olurdu.

Alarmlı saatler, Akıllı telefonlar ve Televizyon 'un olmadığı o günlerde ramazan davulcuları önemli bir görevi ifa ederdiler. 

Davul  ve zurna eşliğinde sokakları dolaşan davulcular, okudukları manilerle bir kültürü yaşattıkları gibi oruç tutacakları da sahur'a kaldırırlardı.

Davulcular sokak aralarına dağıldıklarında ,isteklerini veya şikayetlerini    "Davulumun ipi kaytan/Sırtımda kalmadı mintan/Verin beyler bahşişimi/ Alayım sırtıma mintan" veya Yeni cami direk ister/Söylemeye yürek ister/Benim karnım toktur amma/ Arkadaşım börek ister" şeklindeki manilerle ifade ederlerdi.

Davulculara sahurluk ikram edilmesi ve bahşiş verilmesi marifet,iltifat ilişkileri içerisindeki güzel bir uygulamaydı.

Günümüzde  trampetle bu uygulanmanın yapılmak istenmesi işin aslı ile uyuşmamaktadır. 

Teknolojik imkanların kıt olduğu dönemlerde,  iftar vaktinin tespit edilmesinde ve bildirilmesinde bir takım metotlar kullanılırmış O günlerde. Solakzade  Müftü Efendi , iftar vakti geldiğinde Yoncalık'ta bulunan evinin penceresine çıkar, elindeki bayrağı  sallarmış. Bu bayrağı gören kaledeki görevlide, topu ateşleyerek vaktin geldiğini duyururmuş.

Müftü efendiden sonra bu görevi , İhmal İmamı Mehmet Efendi yerine getirmiş, o da fener sallayarak kaledeki görevliye vaktin geldiği mesajını verirmiş.

Erzurum kalesindeki ramazan topunun ateşlendiğini, çocukken çok seyrettiğimiz olurdu.

Topun ateşlendiği sırada etrafa yayılan bez parçaları bir hayli çevre kirliliği yapardı.

Ramazanın çarşıdaki yansımalarından biride sele içerisinde rengarenk horoz şekeri satan seyyar esnaflardı.

"İftariye horoz şekeri" diye bağıran bu esnafların sattıkları  şekerler, horoz şeklinde olduğu gibi  başka şekillerde de( tren,deve) olurdu.

Çocukları cezbeden bu şekerler özellikle oruçlu olan çocuklara hediye edilirdi.
Çocuklar arasında oruç tutmak elbette ki arzulanan bir durumdu, ama yaşları itibariyle çocukların her gün oruç tutmaları beklenemezdi.

Çocuklarda kendi aralarında "Oruçmusan,Horozmusan" şeklinde bir sorgulama

yapardılar veya dillerine bakarak oruç olup olmadıklarını anlamaya çalışırlardı.

Çocuklar, Oruç tutmayan birini gördüklerinde "Oruç yiyen, horoz yiyen, bin deveyi birden yiyen" diye bağırarak onu kızdırırlardı.

DEVAM EDECEK...
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.