Dadaşın bıraktığı intibah

Dadaşın bıraktığı intiba ve yaptıkları iyilikler hiçbir zaman karşılıksız kalmaz. Çünkü özlerinde kalp temizliği ve mertlik olduğu için yaptığı iyilik ona veya onun bir hemşehrisine ayni şekilde geri döneceğini bilir.

Erler'in pazar günleri, çarşı iznini nerelerde geçireceği yerler, önceden komutanlıkları tarafından belirlenir.


Erler, belirtilen güzergâh dışına çıkamazlar. Askerlerin, bir zamanlar; cadde, mahalle, sokak aralarında dolaşmaları yasaktı. Ancak; Garnizon tarafından müsaade edilen, erlere serbesttir ibaresi yazılı olan; kahveler ve içkisiz lokantalar ile gezecekleri güzergâhlar dışında ana cadde ve çarşılarında gezmeleri yasaktı.


Şayet bu yasak yerlerde gezinen askerler oldumu, inzibatlar onları teker teker yakalar, askeri cemseye bindirerek merkez komutanlığına götürürlerdi.


Götürürlerken bazı istisnai durumlar da ortaya çıkardı.


Mahallesinde, köyünde küçükken ezilmiş olanlardan, askerlik görevlerini ifa ettiklerinde birde inzibat olmuşlarsa; küçükken yaşadığı ezikliği, askerde yasak konulan alan içinde gezen, oturan erleri kaçak diye, yakaladığı zaman, onların üzerinden bu ezikliklerini giderir ve ezerlerdi. Bu yapılan hareketlerden üst komutanların pek haberi olmazdı.


Bu yasak alan içinde olan Erzurum Cumhuriyet Caddesi'ne, izinsiz olarak çıkan askerleri yakalar, onları çok acımasız bir şekilde elindeki kalın lastik copla döver, cemseye bindirir Merkez Komutanlığına götürürlerdi. Bu dövme işine rast gelen, genlerinde acıma hissiyatı olan Erzurumlular, askerleri götüren inzibatlara rica minnet ederek, "günahtır, böyle yapmayın, böyle davranmayın, bak unutma sende askersin, o da senin gibi inzibat, sende er olabilirdin. Öyle düşün kendine yapılmasını istemediğini bir başkasına yapma gibi sözlerle telkin etmeye çalışırlardı. İnzibatlara suçu varsa al asker ağayı dövmeden cemseye bindir götür cezai müeyyidesi ne ise onu orada ver, burada bu çocukları halkın içinde rencide etme, günahtır oda bir ana baba kuzusudur dediklerine, bazı yol görmüş kompleksiz küçük yaşta eziklik çekmeyen İnzibatlar bu telkini dikkate alırlar, askerleri ikaz eder bırakırlardı. Bazende bu yalvarmalar, yakarmalar karşılık bulmadığı vakit, vatandaşlar topluca bir yaygara kopararak, inzibatın yakaladığı askeri, cemseye bindirmeden kargaşaya getirip kaçırttırırlardı.


 Erzurumlu vatandaşlar asker ocağını bir iki ezik kaprislinin yaptığı ile asla değerlendirmez,  o ocağa göz bebeği gibi bakar, mensuplarını kendi öz evlatları gibi hem sever, hem de sayar. Çünkü; Dadaşın ruhunda yatan vatan sevgisi ebed müddettir. 


Birde unutulmaması gereken başka bir husus daha vardı. Erzurumlu esnaflar genellikle ; "lokantalar, kahvehaneler, fırınlar, hamamlar" erlerden  para almazlardı .

İşte bu konuyla ilgili size yaşadığım bir anımı aktarayım.

Ankara'da 1972 yıllarında çok kısa geçen öğrencilik yıllarım olmuştu. Bu kısa öğrencilik dönemim sırasında memleket özlemimi içimden bir türlü atamıyordum. Benimle beraber, fen fakültesi zooloji bölümüne devam eden, Erzurum'da mahalleden arkadaşım Turgut ile beraber, dersimiz olmadığı Cuma günü sabah erkenden Ankara otobüs terminaline gittik. Acaba; Erzurum'dan gelen bir tanıdığımız fılan olursa, onu görür, oturup hasbıhal oluruz diye.


Kasım ayı ortaları  Saat 8.30-9.00 arasıydı. Bir baktık ki otobüsten 5 kişi indi. Üçü bizim mahalleden tanıdıklarımız. Diğer ikisi de babamın esnaf arkadaşlarının çocukları idi.


Onlara doğru gidip hoş geldin dediğimizde anlatılması zor bir tabloyla gurbet özlemimizi gidermeye çalıştık. Sanki Erzurum'u bize özel olarak getirmişlerdi. O koku, sanki Cumhuriyet caddesindeki bir esintiyi almış, 3 Temmuz Stadyumuna uğrayıp, Dabahane, Şabahane, Yazıcı suları ile yoğurup Ankara'ya bize getirmişlerdi.


Benim İçimdeki bu duygunun, bu hissin, Turgut'ta da olduğunu onun nemli gözlerinden, duruşundan hissettim? Neyse uzatmayalım, hemen oto garın yanındaki çay ocağına birbirlerimizin kollarına girerek gittik. Bir, iki, bardak çay içip, hal hatır sual ettikten sonra, gelen arkadaşların Zonguldak Devreğ'e askere olarak gideceklerini öğrendik ve hemen gitmeleri gerektiğini belirttiler.


Bizde hiç zaman kaybetmeden, Turgut'la beraber onları alıp askeri birliklerine  götürüp teslim edip, geri dönelim dedik. Onlarla beraber Zonguldak Devreğ'e gittik.


Devreğ'e öğle saatlerinde vardık. Cuma namazına kavuşamadık, cuma namazı bitmiş ve Cemaat camiden boşalmaya başlamıştı. Bizlerde Camii'nin yanındaki bakkaldan salatalık, domates, karpuz, beyaz peynir, ekmek alarak, cami'nin bahçesine kumanyamızı yemeğe gittik ve kumanyamızı daha yeni açıp  yemeye başlamıştık ki, camiden en son çıkan yaşlı bir amca, hem camiyi kilitliyor, hem de bizlere hitaben" yediklerinizi bu bahçeye sakin dökmeyin ve bırakmayın"" diye ikaz ediyordu.


Bizlerde elimizdeki poşeti göstererek, emi can, sen canını sıkma biz kumanyamızı  yedikten sonra kalanları bu poşete koyup çöpe atacağız dediğimizde" şiveden herhalde anlamış olacak ki" bize hitaben, siz Karslı mısınız diye de sordu.


- Bizde hayır Erzurumluyuz diyince, emi Erzurumlular burada hiç yiyemezler dedi. Peşine de ekledi.

- Buraya hayırdır neye geldiniz? dediğinde Turgut, emi, bu arkadaşları askere teslim etmek için geldik, cevabını verdi. Ve ekledi: Şehir içinde gezinen inzibatlar, askere gelenleri hemen yakalayıp birliklerine götürüyorlar, bizde arkadaşları birliklerine hemen teslim etmeyelim, bir karınlarını beraberce burada doyuralım, sonra öyle teslim edelim dedik ve bu caminin bahçesini onun için seçtiki.

Askere gelen arkadaşlar ihtiyara cevaben,

- Ne olmuş, yani bahçeyi yemedik ya  diyince,

Yaşlı adam hafif tebessümle,   "şimdi ben sizlere bir yer göstereceğim, sizler orada daha rahat eder kumanyanızı yer gider, asker ağaları teslim edersiniz" dedi.

Ben asker olacak arkadaşlara vücut diliyle, bir susun diye işaret ettim, onlar da sustular.

- Biz de emi tamam, olur dedik.

- İhtiyar amca, bizlere hitaben; Şimdi zerzevatınızı toplayın düşün önüme sizleri kumanyanızı yiyecek yere götüreyim dedi.

- Bizlerde hemen kumanyamızı toparlayıp Emi'nin peşine yola koyulduk.

Bende bu arada asker olacak arkadaşlara hele durun bakalım. Bunun altında herhalde bir şeyler var dedim. Ve amca bizleri bir yere bahçeli eve götürdü. Meğer, adam bizi kendi evinin bahçesine götürmüş.


Eminin evi, önünde bir bahçe, bahçenin içinde kışa yakacak pelit odunları kesen hızar makinesi ve onu çalıştıran bir adam. Onun arka kısmında içeriye doğru açılan bir kapı ve içeride bir başka bahçe ve bahçenin giriş kapısının dibinde seki, az ileride bahçenin ortasından geçen, küçük bir su kanalı, arka tarafında çatlı bir ev.


Bizleri emi sekiye oturtturarak; evin penceresinden bakan hanımına doğru bağırarak,


- Hatun 50 yıllık beklediğim (sonradan anlıyoruz ki emi demek ki 70 yaşında olan biri) Erzurumlular geldi evde ne yemek yapmışsan getir de bu asker dadaşlarla beraber yiyelim dedi.


-Hanımı da hemen gelip, sekiye yer sofrasını kurup, çok geçmeden hazır olan yemekleri getirdi. Yemekler domates ve biber dolması ile pilav ve tut hoşafıydı." Yemeğe başlarken adam donup kaldı ve ağladı. Biraz kendini topladıktan sonra;


- Ben Erzurum'da askerken diye başladı "Erzurum'da Cumhuriyet caddesinde inzibatlar beni yakaladılar. Beni onların elinden orada bulunan Erzurumlular kaçırttılar. Bende bir ara sokağa girdim, orda kepenkleri çekilmiş, kapısı açık olan bir dükkâna içeri girdim.


Dükkân da birkaç arkadaş oturmuş yemek yiyorlardı. "Sonradan öğrendim ki yemek o gün düğünü olan güveğiyle beraber sağdıca ve onunla beraber bir iki arkadaşına verilen yemekmiş". Yiyenlerden biri beni asker elbisesiyle görünce, gel asker ağa gel, benim de oğlum asker, korkma gel şöyle otur, bizimle ye dedi ve beni sofraya oturttular. Benim tedirgin olduğumu anladıkları için bana asker ağa hayırdır ne bu telaş dediklerinde beni inzibatlar caddede yakaladılar, beni inzibatın elinden orada bulunanlar kaçırttılar, bende o fırsattan istifa de ederek kaçıp işte bu arayı girdiğimde bu dükkânı açık gördüğüm için içeri girmiş oldum dedim.


- İçeride oturanlarda bana sen rahat ol asker ağa hele sen bir iki lokma al gerisi kolay olur dediler ve bende tamam diyerek rahatlayarak yemekten almaya başladım o arada içlerinden biri dışarı çıkıp etrafı iyice kolaçan etti.


İnzibatların benim izimi sürmediklerini görünce dükkâna geri döndü. Ve açık olan kapıyı örterek yemeği yemeğe devam ettik. O arada bende o amcanın oğlunun Van da asker olduğunu öğrenmiş oldum.


- Ben acemiliğimi nerede yaptığımı sordular ve askerlikle ilgili biraz sohbet ettik. Adam bana ye yavrum ye ki ha sen yemişsen ha benim Van'da asker oğlum yemiş olacak fark etmez yavrum. Her ikizde bu vatana olan görevinizi yerine getiriyorsunuz. Olur ki bir günde bizim Erzurumlu çocuklar askere gidince onlara da böyle bir yemek yediren elbet olur dedi.


Ve ekledi, İşte san ki o gün yemek yediren amcanın bir gün bizim çocuklara da yemek yediren olur, Yüce Allah'ım bana tam 50 yıl sonra nasip etti dedi. Ve Allah'a bak ki o gün yediğimiz yemek, şimdi gelen bu tesadüf yemekten zerre kadar ayrı bir şey değildi. " şimdi ben de o günkü yediğim yemeği bugün siz asker olacak dadaşlara ikram ediyorum diyerek, gözyaşları arasında bize bu ikramı yaptı.


Ve ekledi dadaşlar bu anda bundan daha mutlu bir şey olur mu senelerdir bir Erzurumlu denk gelse de bu dadaşlara borcumu ödesem derdim.


Şimdi yüce Rabbime hamdı sanalar olsun ki sizler denk geldiniz de bene bu borcumu ödüyorum. Yerden göğe kadar Allah'ıma Hamdı sanalar olsun."dedi.


İşte, ne doğrarsan aşına, o gelir kaşığına, sana gelmese de senin kardeşine, arkadaşına, denk gelir? Erzurum'un bir atasözü vardır.


"İyilik yap at denize, baliğ bilmezse "Halığ" bilir. Dedikleri İşte buydu.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.
  • MÜCAHİT HİMOĞLU 01 Ocak 1970 02:00

    MÜCAHİT hİMOĞLU Ve İnanın Mustafa Duman`ın yazısına bakmak için açtığımda bugün gördüm.Pek cevap vermeyi sevmediğim halde bu sefer cevaplamayı arzuladım. 1. Vatandaş balîğ değil balık, halîğ değil Halk olmalıydı. Bu Erzurum da halk arasında Erzurum şivesi ile söylenen bir vecizedir. Açıklaması sen at denize orada yüzen balık bilmezse kainatı yaradan Allah(Halîğ) bilir manasında olduğunu eğer Erzurumluysan bilmen gerekirdi. 2.Ahmet Münir bey kardeşim sağ olsun yazının başlığının uymadığını ve intibah=uyanmak demektir, herhalde intiba demek istemişsiniz onunda izlenim manasına geldiğini yazmış ve güzel saygı değer selamınıda göndermiş. Eyvallah bilmukabil bizdende de selam. OSMANLICA-TÜRKÇE İSLAMÎ-İLMÎ-EDEBÎ-FELSEFÎ YENİ LUGAT ABDULLAH YEĞİN HİZMET VAKFI ALAYKÖŞKÜ CADDESİ NO 19 CAĞALOĞLU/İSTANBUL BU SÖZLÜĞÜN 281 SAHİFESİNDE İNTİBAH=UYANIKLIK,GÖZ AÇIKLIĞI,HASSASİYET OLARAK GEÇER. YAZIMDA KULLANDIĞIM HASSASİYETTİR. SELAMLAR

  • vatandaş 01 Ocak 1970 02:00

    baliğ değil balık, halığ değil Halik olmalıydı.

  • ahmet münir 01 Ocak 1970 02:00

    sn.vekil veya sn.hocam yazınızın başlığı sanki uymamış intibah= uyanmak demektir, herhalde intiba demek istemişsiniz oda izlenim manasına gelmektedir.selamlar