12 Eylül, Erzurum'a Darbedir

Sabah 6. Daha 11 yaşındayım ve evde ilk görevim, Nenehatun Çeşmesi'nden çay suyu getirmek.
Evimiz Gazi İlkokulu ile Un Fabrikası arasındaki sokakta.

Sokağın başına geldiğimde iki asker ağabey sormazlar mı "Nereye?"
Hani o fıkradaki gibi "Size ne ezem gile gidirem" diyeceğim ama demiyor, benzer şeyler geveliyorum.
Asker ağabeyler, eve geri gönderiyor beni. Daha kabaralı kapının tokmağını vurduğum sırada anam, evimizin bu sabah ritüelini yapamayacağı ve babamın homurdanmasına katlanmak zorunda kalacağı için bağırıyor bana? Kapı açılıyor, ben "askerler beni çeşmeye bırakmadı" diyorum. Sanki darbeyi ben yapmışım gibi korka korka...

Babam üst kattan aşağı iniyor, " Eleyse darbe oldu.." diyor.
Yazık ki Askeri Fabrika'da çalışıyor babam. Biraz bozulmuş, neden haber vermediler acaba?
Şaka bir tarafa, radyo açılıyor ve Sabah yedi haberlerinde "ajans" darbe demeden, "yönetime el koyma" nın tarifini veriyor.

12 Eylül Darbesi'nin benim çocukluk hayallerimi döven iki azgın dalgası oldu. Birincisi kişiseldir ama çocuk yüreğimden yansıtsam, bilmem ki güler misiniz, ağlar mısınız?

Tevekelli değil daha o yaşlarda kalemden ekmek paramızı çıkarmayı nasip etmiş Yaradan. Bendeniz, yaşıtım çocuklar içinde, boya fırçasıyla en güzel sloganları duvarlara yazma konusunda iş teklifleri alırdım mahallemizin ağabeylerinden. Ücret, yirmi beş kuruş? Bi gazoz ve bir leblebi tozu ve bir de Gazi İlkokulu'nda bir susamlı simit parası? 12 Eylül olunca ekmeğimizden olduk?

İnsan o yaşta işini kaybedince çok şey kaybetmiyor. Atlatıyorsunuz ama size asıl kaybettirdiklerini yıllar sonra anladığınızda, kahroluyorsunuz.

İşte asıl darbe budur ve lafı uzatmadan anlatayım.

O yıllara kadar Erzurum'un evlerinde, camilerinde, camilerin yanında küçük kütüphanelerinde, dükkanlarda, dede yadigarı, ecdat yadigarı eserler olurdu.
Bazen eski bir kılıç bazen eski bir el yazması kitap ve bazen şimdi ferman veya sicil olduğunu şimdi anladığım yazma eserler. Bunlara özen gösterilir, Erzurumlular gözü gibi bakarlardı.
bazen ihtiyarlar, birbirlerinin evlerine misafir olduklarında veya bayram ziyaretlerinde, ortaya çıkarılırlar, itinayla açılır, misafirlere gösterilirdi.
Hepsinin, o esere sahip aileler ve dolayısıyla Erzurum tarihi açısından özel anlamları vardı.
Biz çocuklar uzaktan bakabilirdik ve el sürmemize izin verilmezdi.

12 Eylül Darbesi'nin haftası ya oldu ya olmadı, büyükleri bir telaş sardı. "Silahlar ve Arapça Yazılı Kitaplar Askeri Makamlara Teslim Edilecek" Yoksa!

Yoksa, silah saklamaktan, irticai yayın bulundurmaktan 12 Eylül zindanlarını boylamak içten değildi?
Eee tabi emir, demiri keser. Büyüklerimiz tıpış tıpış götürüp teslim ettiler "askeri makamlara"
O devrin Erzurumlusu askeri sayardı zaten. Ve zaten darbe yapmalarına gerek de yoktu. Ama bu defa korku vardı yüzlerde. Bizzat götürmekten korktu çoğu. En büyük endişe "bundan başka vardır. Sakladıysan getir!" emrine muhatap olmaktı. Ve bu korku, çoğu Erzurumluyu "tanıdık" subay, astsubay bulmaya yönlendirdi.
Bizim aile büyüklerimiz de Ağır Bakım Fabrikası'nda çalışan tanıdıkları aracılığıyla buldular ve teslim ettiler.
***
Çocukken iki Kur'an kursuna gönderdiler beni. Biri Mahallebaşı'nda Veyis Efendi ( Üveys Efendi ) Camii ve Diğeri Tebrizkapı'da Emirşeyh Camisi. Sadece iki Cami'deki anılarımda bile onlarca eserin buralarda muhafaza edildiğini iyi hatırlıyorum.

Ve ben yıllar sonra, tesadüfen sorduğum bir soruya, aldığım cevapla öğrendim ki o eski eserler, yani camilerde muhafaza edilen o eserler, ailelerin bağışladığı değerli el yazmaları da 12 Eylülcüler tarafından toplatılmış. Yani Arapça kitapların evlerden, dükkanlardan toplatılması kararını anlarsınız. Ama camilerden Arapça eser toplamayı nasıl anlarsınız ve nasıl anlatabilirsiniz?

Gitti ve gelmedi bu eserler.
Eski kılıçlar,hançerler, tabancalar, tüfekler? O eski kitaplar, risaleler? O eski cüppeler, sarıklar... Hepsi gitti...

Giden, nereye gitti? Lütfen Erzurum'un büyükleri bu eserlerin izini sürsün, bulabildiklerini getirtip, Erzurum'da kurulacak bir kent müzesinde sergilesinler.
Kirli oyunlarla, antikacılara satıldığı dedikoduları araştırılsın, bunu yapanlardan hesap sorulsun. Hukukçularımız, Baromuz, bu işin peşini bırakmasın.

Bizi dipsiz, köksüz kılan bu eser hırsızlığının her türlü hesabını sormak Erzurum'a karşı bir ödevimiz olsun.
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.